Abdurrahman PALA

Abdurrahman PALA

TAHLİL
[email protected]

Arşiv bir milletin hafızasıdır.

12 Kasım 2020 - 10:26 - Güncelleme: 12 Kasım 2020 - 10:30

TAHLİL/ABDURRAHMAN PALA
Arşiv bir milletin hafızasıdır.

Her millet tarihî bir mirasın sahibidir. Bu tarihî mirasın çok önemli bir bölümünü arşivler, kütüphaneler ve eski eserler gibi kültür varlıkları teşkil eder. Millet olabilme ve kalabilmede bu tür kültür varlıklarının büyük yeri ve önemi vardır.
Türkiye, arşiv malzemesi bakımından çok büyük zenginliğe sahiptir. Osmanlı Devleti'nden devralınan büyük miras, bugün Türkiye'yi dünyanın en zengin arşiv potansiyeline sahip sayılı ülkelerden birisi durumuna getirmiştir.
Osmanlı'nın hükümran olduğu topraklar üzerinde, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, hâlen kırka yakın bağımsız ülke yer almaktadır. Bu ülkelerin Osmanlı dönemlerindeki tarihlerinin en zengin kaynağı Osmanlı Arşivleri'dir.
Divan-ı Hümâyûn, Bâb-ı Âsafî, Defterhâne-i Âmire, Bâb-ı Defterî, Bâb-ı Âlî, Yıldız Sarayı defterleri ile nezâretler, vilâyet ve müfettişlikler (taşra arşivleri), Meclis-i Vâlâ ve Meclis-i Âlî-i Tanzimat gibi büyük dairelere ait "defterler" ve diğer "defter serileri" Salnameler’den Şeriyye sicil defterleri’ne, halktan alınan aşar ve diğer vergilerin bile Osmanlı’da bir kaydı bulunmaktaydı.
Osmanlı’dan bize tevarüs eden Osmanlı arşivleri teker teker incelendi, dijitale aktarıldı. Güzel şeyler yapıldı. Yapılıyor.
Ama
Hala Osmanlı’dan bize tevarüs eden varlığın tamamına hakim değiliz. Hepsinin teferruatına sahip değiliz.
Yıllarca tozlu raflarda ve rütubetli mahzenlerde saklanan Osmanlı vesikaları şimdilerde teker teker tasnif ediliyor Elhamdülüllah.
O belgelerin incelenmesı tamamlandığında Osmanlı’nın yaşama biçimi, devlet millet ilişkileri, aile ve toplum içindeki reel davranış biçimleri de ortaya çıkacak, Ecdadımız hakkında daha fazla şey öğrenmiş olacağız.
Belli başlı kütüphaneler dışında bir çok yazma eser de kişilerin ellerinde var. Bunların kişilerden alınıp değerlendirilmesi, rafta durmak yerine işlevselleştirilmesi iyi olur diye düşünüyorum.
Kanayan yaramızın bir tarafı da Yazma eserler maalesef yeteri kadar korunamadı.
Milli şef devrinde boşaltılan bir kütüphane bir arabacıya “Bunları al götür. İstersen Haliç’e at” diye  verilen eserler içerisinde İbn-i Sina’nın Ellugat’ı Fıttıp eseri de bulunmaktaymış Arabacının atmak üzere götürmekte olduğu yazma eserleri Bulgaristan büyükelçisi tesadüfen görmüş. Ve hepsini bir miktar da para vererek arabacıdan satın almış. Daha sonra  Milli şefin vagonlar dolusu okkası 3 kuruşa öldü fiyatına sattığı Osmanlı arşiv belgeleri de birleşince,  bugün en büyük Osmanlı arşivinin Bulgaristan’da olmasını mümkün kılmıştır.
Filvaki olayın bitişinden sonra Türk Hükümeti bu evrakların imha edilmemesini ve geri iadesini istemiş ama büyük miktarı geri alınamamıştır. Bulgaristan göstermelik işe yaramaz bazı evrakları iade ederek durumu idare etmiştir.

Bulgaristan’da olan  Osmanlı Arşiv Belgeleri gerçek varisi Türkiye’de olmalıdır.
Bu hadise bile arşivimize sahip çıkma konusunda ne kadar vefasız ve pervasız olduğumuzun ispatıdır.
Bir yolunu bulup Bulgaristan’a ne verilecekse bu belgelerin geri alınması sağlanmalıdır.
İbn-i Sina’nın eserinin bir fotokopisini bile Bulgaristan bizlere vermeyi kabul etmedi.
Bu da meselenin bir başka tarafı…
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum