Yazmak zor ve güzeldir; çünkü eskilerin dediği gibi zahmetle rahmet iki ayrılmaz kardeştir. Derdi olan söyleyecektir. O dert insanı durdurmaz. Sözle, sesle, yazıyla, resimle, hareketle derdini söyleyecektir.
TRT’den henüz emekli olmamıştım. Bir felsefe profesörü dostumuzla karşılaştık. “Yağmurcuğum, şişip kaldık; bir program ayarlayalım da konuşalım..” dedi. Kendini göstermek hevesinde, medya ve tanınma delisi bir kişi olmadığını bildiğim için derdini açacak mecra arayışı hiç aklımdan çıkmadı. Bu kadar donanımlı bir insanı uzun süreli bir düşünce programı için çağıracak bir medya düşünememiştim.
Birkaç yerde bu düşündürücü karşılaşmayı anlattım. Dinleyenlerin gösterdiği tepkiler ilginçti. Radyoya, televizyona çıkmak şart mı? Youtube’a, Tvitır’a, Feys’e, Instgram’a konuşsun diyenler oldu. Akıllarıyla bin yaşasınlar, kendine bir blog açsın, orada hem yazsın, hem konuşsun diyenler oldu. Çok parlak fikirler söylediğini heyecanından duyuranlar epeyce yol gösterdiler. Malum, akıl vermek en iyi yaptığımız şeydir.
Bu sayılanlar görünen mecralar. Asıl mesele nasıl kullanacağını bilmek. Yoksa bugünün dünyasında yazacak adama yer çok. İnternet çağında herkese açık mahfiller var. Her dertliye, öyle görünene-böyle görünene kendinde bir şey vehmedene, etmeyene alanlar açık. Atış serbest. Her hevesliye, neşesini öfkesini söylemek isteyene açık mecraların enflasyonu baş döndürüyor. İlk bakışta görünen resim bu.
ÇÖPLÜKTE AÇAN GÜLLER
İnternet ağırlıklı medya bir çöplük. Burada kalite aranmıyor. Zaten kaliteyi ölçecek, iyiyi kötüden ayıracak bir mekanizma da yok. Dolayısıyla o çöplükte açan bir gülü yakalamak mesele.
Şahsi siteler, kanallar, bloklar yaygın. Yayıncılık hızla internete kayıyor. Sadece gazeteler değil, dergiler ve kitaplar da dijitalleşiyor. O kadar hızlı bir akış ki nereye varacağını kestirmek medya fütüristlerinin kehanette bulunmalarını zorlaştırıyor.
Şimdilik iyi ki kâğıt baskıdan vazgeçmeyen gazeteler var. “İyi ki..” deyişim alışkanlıkla söylenmiş bir söz değil. Kâğıt kokusu, kâğıt hışırtıları duymadan gazete-kitap dergi okunmayan bir devirden geliyoruz. Uzun yurtdışı seyahatlerimizden Türk Hava Yollarıyla dönüyorsak, ilk istediğimiz gazete olurdu. Öyle özler ve memleketi gazetelerden koklardık.
Şimdi “iyi ki gazeteler var” deyişimizin sebebi bu söylediklerim değil. Sosyal medya çöplüğünde boğulurken gazeteler, dergiler ve bazı siteler bizi çer çöpten biraz olsun kurtarıyor. Bizim adımıza seçilmiş yazıları, haberleri, resimleri, videoları onlarda buluyoruz. Seçenlerle aynı fikirde olmayabiliriz. Beğenmediklerimiz olabilir. Seçtiklerini bir de biz seçer ve alacağımızı alırız. Zaten her önümüze konan yemeği beğenip beğenmeme hakkımız, her sofrada geçerlidir.
FACEBOOK YORUMLAR