Yıllar var ki bizde kontrolsüz gücün bütün dengeleri altüst edişini yaşıyoruz. Kanun-nizam dâhil, kuralların hükmü kalmayacak kadar ileriye giden bir hâkimiyet sarhoşluğunun pençesine düştük. Burada kaç türlü arızanın doğduğunu konuşmuyoruz. Zaten çoğumuz, tarafgirlik körlüğüyle olanı biteni göremez haldeyiz.
Tayyip Bey'in, Sezen Aksu'nun eski bir şarkısını gündeme getirmesi bu ortamın işiydi. Hem konu yanlış, hem kişi yanlıştı. Konuştuğu yer yanlış ötesi yanlıştı. Düşünebiliyor musunuz, hiçbir yerde ağza alınamayacak o sözleri camide ediyordu. Belli ki maksat, sıkışılan ekonomik ve siyasi gündemi değiştirmek için din karşıtlığı havası yaratmak ve oradan dine sahip çıkan benim görüntüsü vermekti. Geri tepti, bu sefer halkta karşılık bulmadı.
Gördüğümü net söyleyeyim: Bu işlerde din iman arayan zaten boşuna uğraşır.
Gel de anla!
Bu tür durumları sıkça yaşamamız boşuna değildir. Bizde aklın, vicdanın, iz'anın uyuşturulduğunu gösteren tipik örneklerdendir. "Uyuşturulduğunu" dedim, afyonun, narkotik maddelerin her çeşidi uyuşturur. Bizim zihinlerimizde başka bir morfin dolaşıyor. Ne olup bittiğini anlayamayacak hale gelen tepkisiz fertler ve kalabalıklar halindeyiz. Her türlü yıkıma, soyuma maruz kalsak da koncalas basmasına uğramış gibi hareketsiz ve tedirgin kıvranıyoruz.
Bu sersemlik, istismarcının tam istediğidir. O ister tabii fakat Türk toplumu sürprizlidir. Ummadık anda oyun bozar. Bu din soslu çıkışta da öyle oldu. Tayyip Bey, dili koparılacak kişinin Sezen Aksu olmadığını söylemek zorunda kaldı. Zihinler bir daha altüst oldu. Sahibinin Sesi Korosu nasıl çark edeceğini bilemedi. Ne olduğunu anlayamadılar. Onlar için hakikaten anlaşılmazdı.
Şimdi sormak lazım: Birileri Tayyip Bey üzerinden bir video kurgusuyla bizimle oynuyor mu acaba? Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyan politikacı, vatandaşın aklıyla alay edecek değil ya.. İyi de o makamdaki kişi buna nasıl âlet edilir? Haklısınız, nereden baksan çıkışı yok. O halde ben yaşadığım acıya döneceğim: Camide o dil koparma öfkesi duyulunca dünya bize gülmüş ve el ovuşturmuştu. Şimdi, ben ona demek istemedim deyince bir daha dünya üstümüze güldü. Sanattan, kültürden habersizliğimizle kaba saba bir görüntü verdik. Üstelik bunu dine bağladık. Din dilini de kopardık. Âleme rezil olduğumuz yetti.
Geri adım mı?
Hâsılı, Tayyip Bey'in dönüşü işe yaramak bir yana tam tersi oldu. Sıkıntılar katlandı. O kabalık orada kılıcı havada heykel gibi duruyor. Sözü zaten başka manaya çevrilemeyecek kadar açıktı. Dil koparma tehdidinin muhatabını değiştirmeyi denemekle bizi bir kere daha utandırdı: "Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir. Ben ülkenin cumhurbaşkanı olarak insanımızın hangi inançtan olursa olsun dinî değerlerine laf edilmesine müsaade etmem. (…)Dilini koparma ifadesini bir kişinin şahsına değil kutsallarına hakarete dönük tavır olarak ifade ettim."
Tepkiler üzerine siyaseten sıkıntı çıkaracağı anlaşılınca edilen bu sözler bir düzeltme değildir. Özür hiç değildir. Bu sözler, bizim "özrü kabahatinden büyük" deyimimizi hatırlatıyor. Kaç türlü arıza bir arada. Sezen'e çoğunluk sahip çıktı ve sözü aşırı buldu diye dönüp onu kastetmedim, ben kutsala dokunan başkalarının dilini koparmaktan bahsediyorum demek istemenin neresini düzelteceksiniz? Aynı sözü söyleyen bir başka sanatçı yokken hayali bir kimliğe ateş etmek gibi bir şey. Sezen'i hoş görebilirim ama diğerleri yandı denmek istendiği nasıl anlaşılır, nasıl kabul edilebilir?
Sezen'in cevabı
Diğer tarafa dönelim. Tayyip Bey'in, akla sığmaz o sözlerine Sezen Aksu müthiş cevaplar verdi. Önce sustu. Bana göre en güzel cevabı bu sükût olabilirdi. Fakat hayır, susamazdı, susmamalıydı. Dil koparmak gibi bir kaba tehdide, sanatkârane bir incelikle cevap verdi. Dedi ki: "Malumunuz olduğu üzere konu ben değilim, konu memleket. Kendimi bildim bileli çeşitli insanlık hallerini gözlemliyor ve söze döküyorum biliyorsunuz." Harikulade! İşte sanatkâr, çilesine dokunan dile böyle dokunur.
Sonra bu olay üzerine yazdığı bir şiirle asıl cevabını verdi: "Sen beni üzemezsin/Zaten çok üzgünüm/Nereye baksam acı/ Ben avım sen avcı." dedi. Şiirin devamında şahane bir meydan okuma daha vardı: "Vur bakalım/Sen beni sezemezsin/Dilimi ezemezsin/Nereye baksam acı/ Kim yolcu kim hancı". Her tür hatırlatma ve ikaz bu sözlerde var. Sanatçı, bu keskin uyarıyı yapmaktan çekinmedi. Ona böyle usulsüzce dokundurursanız alacağınız cevap buna benzer ve daha ağırı olur. Nitekim şiirin son bendinde sesini kararlı bir mertlik ve sertliğe büründürerek haykırdı: "Dur bakalım!/Beni öldüremezsin/Sesim, sazım, sözüm var benim/Ben derken ben herkesim".
Sanatçı, gücün yenemeyeceği böyle bir dil ve gönül kudretiyle konuşur ve susturulamayacağını söyler: "47 yıldır yazıyorum. Yazmaya da devam edeceğim!".
FACEBOOK YORUMLAR