TRT’nin beklenen çöküşü
Trt tarihinde bir ilk yaşandı. Rezalet ötesi bir ilk bu. 7 Aralık’ta Trt ana haber bülteni yayınlanmadı. Hayır, daha doğrusunu söyleyeyim: “Yayınlanamadı”.
“Rezalet ötesi ilk”in sebepleri üzerinde durmak lazım demekten bile utanıyorum. Çünkü yayıncılık açısından böyle bir şeyin ne sebebi olur, ne de açıklaması. Sebep diye yapılan açıklamayı, bugünün mektep çocuklarına bile anlatabilmek ve inandırabilmek mümkün değildir. Yöneticilere bakılırsa, “seste meydana gelen bir ârıza” sebebiyle yayın yapılamamış. “Allah Allah, bu nasıl iştir?” dediğinizi duyar gibiyim. Seste bir ârıza olamaz mı? Tabii olur. O ârıza TRT gibi bir büyük müessesede iki dakikayı geçmeyen bir zamanda halledilir. Bunun için birinci sınıf teknisyenlere ihtiyaç duyulmaz. Az çok âletleri tanıyan, sistemi şöyle böyle bilen bir kişi bile o işi dediğim gibi halleder.
Eğer, problem dedikleri gibi seste ise iş bu kadar basittir. Diyelim ki haber stüdyosunda köklü bir ses problemi yaşandı, kablolar kesildi, ana kumandada bir problem oldu. O takdirde de birçok seçenek vardır. Uyduya böyle bir kurumun değil hemen herkesin doğrudan çıkabildiği bir devirdeyiz. Bunu geçelim, Trt stüdyo bolluğu içinde bir devlet kurumudur. Ana haberlerin sunulduğu stüdyoya otuz metre mesafede devamlılık stüdyoları vardır. Elli metre mesafede de başka stüdyolar. Bunların hepsi o haber yayını için her an hazır haldedirler. Bunları eskiler çokça yaşadılar ve bir çözüm buldular.
O zamanlar iş çok, imkânlar kıttı. Hepimiz yaşadık. Ben de yaşayanlardanım. İki merkezden gelen canlı görüntüleri, bu devamlılık stüdyolarında birleştirerek sunduğumuz yayını hatırlarım. Türkmenistan Devlet Başkanı Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov havaalanında karşılanacaktı ve Köşk’te de resmî karşılama yapılacaktı. Havaalanından gelen görüntüleri Devamlılık Stüdyolarından yayına vermeden görmek ve kontrol etme imkânımız yoktu. Teknik bakımdan nasılsa mümkün değildi. Merkezde yayını ben idare edecektim. İki kulağımda iki telefon ve ayrıca kulaklıkla dört saatlik o yayını hatasız gerçekleştirdik. Alandaki, stüdyoda yanımdaki yönetmen, kameraman, sesçi, teknisyen ve sunucu ekiple bu işi yaptık. Mucize kabilinden bir iş gibi düşünmeyiniz. TRT için normal bir işti ve her zaman bunu başaracak olağanüstü seviyede teknik ekiplerimiz ve yayıncılarımız vardı. Benim gibi stüdyo tecrübesi az biri bile bu yayını yüksek başarıyla sonuçlandırabilmişti.
Şimdi neden olmuyor?
Şimdi on ayrı merkezden gelen görüntüleri bile o stüdyolarda görmek mümkündür. Yayıncılık tekniği akıl almaz derecede ilerledi. Artık telefonlardan bile yayın yapılabilen bir dönemdeyiz. Üstelik Telefonların görüntü kalitesi de profesyonel kameralara çok yakın hale geldi. Teknik ârıza yüzünden yaşanan aksaklıklar azdan az görülüyor ve kısa zamanda da hallediliyor. Dünyanın hemen hiçbir ülkesinde teknik kalite değilse bile teknik problem neredeyse çıkmıyor.
Türkiye’nin –TRT’nin- durumu başka bir vaziyeti gösteriyor. Bunu konuşmazsak daha çok yanarız. Olan şudur: Televizyon ve yayın işi pek çok meslek gibi usta-çırak ilişkisiyle yürür. Âlet alırsınız ama onu kullanacak insanı yetiştirmek ustalar eliyle olur. İşte TRT’de biz bunu kaybettik. Türkiye bu devam zincirini koparmış bir memlekettir. Böyle bir cinayet işlenmiştir. İşte sonucu da budur. Günde bir defa haber yayını yapan TRT1, bir bülteni hazırlayamamış ve görülmemiş bir skandale imza atılmıştır.
Bunun sebebini son on beş yılda TRT’de ne yapıldığından aramak lazımdır. Şimdi EYT konuşuyoruz ya, TRT’de bunun tam tersi yapılmıştır. Hem de üç defa. Üç defa, 2007, 2011 ve 2018’de emekliliği gelenlerin kurumdan ayrılması için teşvik kanunları çıkarılmıştır. Bunların hepsi de, emekli maaşına belli bir yüzde eklenerek düşünülmüş kanunlardır. Hem bu yapılmış, hem de emekliliği gelip de bu teşvikten yararlanmak istemeyenler için tehdid ve şantajlara girişilmiştir. Hatta sonuncuda, 903 sayılı KHK’da bu tehdid ve şantaj doğrudan kanun metnine yazılmıştır. Görülmemiş bir uygulamadır. Sadece bu son KHK ile 1800 kişi emekli olmuş, 169 kişi de o tehdide uygun olarak sürülmüştür.
O üç Teşvik kanunu sebeptir
TRT1 Ana haber Bülteninin yayınlanamamasının sebebi işte o üç kanundur. Kurum boşaltılmıştır. Trt’de iş bilen, dosya bilen, devleti ve dünyayı bilen yayıncı hemen hemen kalmamıştır. Yerlerine beş bine yakın personel alınmıştır. TRT’nin personel sayısı azalmamıştır. Bununla berber yaptığı iş azdan azdır. Artık bu kurum bir yayın ve yüksek eğitim kurumu niteliğini kaybetmiştir. Herhangi bir özel televizyon kuruluşu, personel seviyesi ve yayın kalitesi açısından TRT’den geri değildir. Kuruma alınan beş bin kişinin ne yaptığı konuşulmalıdır. Çalışanları pek azdır. Yayında zaten yüzde seksen beş oranında program dışarıya yaptırılmaktadır. Bu feci durumu yıllardır gündeme getiren ve tartışan bir Türkiye’de yaşamıyoruz. Kaç yönlü israf içinde, iş bilmez yöneticiler elinde bu büyük kurum çatırdamaktadır.
Bilinsin ki Ana Haber Bülteni’nin yayınlanamaması bir alarm değildir. Bu olayla yıkım herkesin görebileceği şekilde tamamlanmıştır. TRT bu yıkımdan sonra yeniden kurulacak bir müessesedir. Çünkü 17 bin liradan başlayarak 40 bin liraya kadar maaş alan sözleşmeliler bu yayın beceriksizliğini hazırlamışlardır. Onları buraya dolduran iş bilmez yöneticilerin derdi tasası ne devlettir, ne millettir, ne de yayındır. Bizi rezil etmişlerdir. Onları rezil edecek ve bizi rezil olmaktan kurtaracak şartları hazırlayan olay işte bu ana haberi yayınlayamamaktır. TRT’deki bu ilk ve büyük rezalet aklımız başımıza getirmelidir. Tez elden konunun üzerine gidilmelidir.
“Bizimkiler” anlayışı yıkım getirdi, bunu gördük. Ehliyet ve liyakati gözetme gereği bir kere daha ortaya çıktı. Anlayalım ve bilelim ki “Bizimkiler” batırdılar. Bir daha tekrar edeyim: Kim olursa olsun, iş bilen ve işini düzgün yapan memurlara ihtiyacımız var. Yine bilelim ki iş, iş başında öğrenilir. İş, iş bilenden öğrenilir. TRT, pek çok kurum ve meslek gibi öyle bir yerdir. Âlet alırsınız ama onu yönetecek insanı yetiştirmezseniz o mükemmel âletler size hizmet etmez. Ayak bağınız olur.
Beş-altı yıl önceydi. Bir TRT Müfettişi dostum sabah kahvesine davet etmişti. Odasına girdiğimde bir genç kız oturuyordu: Yeni alınan prodüktörlerden(yapımcı) biriymiş. Müfettiş Bey tanıştırırken, “Mutlaka tanırsınız, Yağmur Bey!” dedi. Kız durakladı, biraz sonra “ Hayır maalesef!” dedi. Ve devam etti: “Bize eskilerle konuşmayın dediler, onun için tanışamadık…” Bunu o zaman bir kaç kere duymuş fakat inanamamıştım. O kızdan duyunca artık inanmamak mümkün değildi. Olanlar da bunu gösteriyordu. şte bu haber bülteninin hazırlanamaması veya sunulamasının ana sebeplerinde biri bu kör cehaleti körükleyen kör düşmanlıktır.
Ne yapılmalı?
Yapılacaklar bellidir. Bu vakte kadar yapılanların yapılmaması birinci şarttır. Bu haber bültenini yayınlayamayanlar, daha önce de birçok hatalar ettiler. Yalan yanlış haberler uydurdular. Habur Sınır kapısının kapatıldığı gibi, Türk İstihbârâtı’nın Suriye Muhaberâtı’yla ortak operasyon yaptığı, askerlik süresinin uzatıldığı gibi asılsız son dakika haberleriyle temel yanlışlara da imza attılar. Bir şey denmedi ve yapılmadı.
Artık hatadan dönme vaktidir. Bu ekip devre dışı bırakılacak ve üst yöneticilerden de gerekenler sorulacaktır. Hep söylüyoruz: Devlet hayatında görülmemiş hesap kalmamalıdır. Yoksa onlar toplumu çürütür. TRT ve Türkiye, bir daha ana haber yayınlanamayacak duruma düşürülmemelidir. Bu utancı bir daha yaşamamalıyız. Bunlar küçük hatalar değildir. Affedilemez. TRT’yi kanun zoruyla, tehdid ve şantajla boşaltmanın sonucunu iyi görmek ve değerlendirmek zorundayız. Bunu isteyen kim olursa olsun yanlış yapmıştır. Devlete millete bütün bütüne zarar ziyandır.
Olan oldu. Şimdi bu köklü hatayı nasıl düzelteceğimizi bu bakış açısıyla konuşacağız.