Mahalle baskısından kurtulabilmek yiğitlik ister. Öyle böyle bir yiğitlikle de olmaz. Sırasında Orta Çağ kilise aforuzuna benzer bir dışlanmayı göze alabilecek derecede sağlam duruş ister. İşin nereye vardığını görmek lazımdır. Manayı geçtik şekli görmekte ayrışmalar var. Çıplak gözle aynı yere bakarken başka şeyler görüyoruz. Neredeyse iyimiz kötümüz, güzelimiz çirkinimiz ayrı hale gelmiştir. Edebiyat âleminde bu "zor pazu"nun karanlığı nesillerdir hükümrandır. Kuşatmayı yaracak büyük fikir ve sanat serdengeçtileri varsa yollar açılır! Kara dehlizden çıkışın başkaca yolu yoktur.
Bilerek abartıyorum. Çünkü sarsmak, uyandırmak ve düşündürmek istiyorum. Aynı kaynaklardan beslenmeyi, aynı değerlerle aynı şekilde tanışmayı, yakınlaşmayı ve benimsemeyi unuttuk. Bizi bizden uzaklaştıran budur. Bizi bize düşman eden budur. Hür düşünceyi boğan budur.
Ölçülü bir ruhla donanan zihinlerle kendisi olabilenler, hür düşüncenin kapılarını aralayacaklardır. Mahallenin dışına çıkamayanlardan, kör kavgadan başka bir şey çıkmaz. Mahallenizi sevin, ona bir şey denemez. Fakat insaf edin, mahallemizin dışına bakmayı da bir düşünelim! Dışarıya bakabilenin dünyası genişler. Dört duvar arasından çıkmış ve gökyüzünü görmüş bir mahpusa benzer. Ufuk görür ve ufuk arar.
Herkes kendi yerinde
Mahalleniz yine sizindir! Fikirler devam edecektir. Temel değerlerde birleşmek kâfidir. Bazı anlaşmazlıkların rolü her devirde devam eder. Birleşmeler kadar ihtilaflar da değerlidir. Düşünce hayatımızın sembolleri haline gelen bitmeyen tartışmalar da olur. Zaten kültür yaratma da bunlar üzerinden kökleşir. Tarih de millet hayatı için biraz değil, epeyce budur. Battal Gazi ve Hazreti Ali Cenkleri'yle büyürüz. Kerbela acısıyla kavruluruz. Ergenekon'la, masallarla, çeşitli destan ve efsanelere karışan yüce ruhlarla beraber yürürüz. Zaferler de, yenilgiler de bizimdir. Bağdat'ın veya Rumeli'nin kaybına hâlâ yanarız. Ülkeler fethetmekle gururlanır, ülkeler kaybedişin acılarıyla yanarız.
Bunlar ve benzeri yüzlerce yerleşmiş söz, değer, tavır, davranış ve yaşayış özellikleri ortak yüksek kültürün ana unsurlarıdır. Kişiler ve eserler de öyledir. Mete Han'dan Bilge Kağan'a, Selçuk Bey'den Osman Bey'e, Atatürk'e kadar tarihin şanlı kurucularıyla göğsümüz kabarır. Fuzuli, Baki, Nedim, Itrî, Dede Efendi, Yahya Kemal ve binlerce kültür değerimizi andıkça ruhumuz zirvelere kanatlanır.
Tarihe bakış
Tarihimiz bir bütündür ve hepimizindir. Türk çocukları son yüzyılları özellikle iyi anlayacaktır. Zayıf düşenin başına her iş gelir. Güç kaybeden bünye kolay mikrop kapar. Düşünmeyi, araştırmayı bıraktığımız ve gelişmeyi, üretmeyi beceremez hale geldiğimiz için düştük. Sebepleri ararken özellikle bakacağımız bir mesele var: Evet Müslümandık ama din anlayışımızı değiştiren şekilperest-putperest kafalar dünyaya bakışımızı dinden geçinenlerin darlığına hapsetti. Güzelim dinin canına okuyanlar, dolayısıyla bizim de canımıza okudular.
Din üzerinden yürüyen temel bozgunculuk enerjimizin çoğunu emdi. Bir türlü onları aşıp hür düşünceyi hâkim kılamadık. Sağcısı solcusu, dinlisi dinsizi yok, bu tarih mirasını tanıyacağız. Unutmayacağız. Bu milletin çocuklarının hedef kaybetmesiyle bunlar oldu. Cehalete gün doğduğu için bunlar oldu. Kayıkçı kavgasında birbirimizi kırdığımız için yorgun düştük.
Yakın tarihin bize öğrettiği tek dersi anlasak bize yeter! Farklılıkları düşmanlık haline getirenlerin bu memlekete bir faydası olmaz. Farklılıklarımızla bir ve beraber olmayı başardığımızda önümüz açıktır. Bizim tasavvuf erbabının pek sevdiğim cümlelere dökülen fikirlerinden biri şu: "Dünyan içindeyse nereye gidersen git!" derler. Demek ki dünya edinecek kadar olgun bir iç yapı kurmak lazım. O donanım sizi yaşamanın her türlü haliyle halleşmeye götürür. O zaman gördüklerinizi anlarsınız. İdmanını hiç aksatmayan bir sporcu gibi gerekenleri tabii şekilde yaparsınız. Alacağınızı alır, alırken de verirsiniz.
Bu hale gelemesek de donanmak lazımdır. Din-dil-tarih ekseninde bir duyuş ve düşünüşün kozasını öreceğiz. İlgimiz, sevgimiz, kabiliyetlerimiz ve gayretimizle farklılaşacağız. Buradan isterse uç fikirler doğsun. Orada bizden özler olacak, her durumda biz olacağız.
Farklılıklarla büyümek
Farklılıklar kör kavgaya dönüşmedikçe zenginliğimizdir. Bunu bir gereklilik olarak düşünmek de lazım. Düşünceler arasında duvarlar örenlerden olursak fena. Türkiye, kerameti kendinden menkul fikir öncülerinin ve gruplarının dört duvarı arasına hapsoldu. Yıkacağımız bu duvarlardır.
Sağdan soldan yüzlerce yazar, sanatkâr ve devlet adamıyla görüşmelerim oldu. Bir kısmıyla televizyon programları yaptım. Gazete ve dergiler için röportajlar aldım. Uzun denecek zaman dilimlerinde yakınlıklarımda gördüğüm şuydu: Tek tek herkesle bir ölçüde buluşmak mümkündü. Vicdanları kurumamış insanlar çoktu. Zaten sanata-kültüre girmiş insanın vicdanı daima nemlidir. Katılaşmak, kurumak ve kurutmak kültür yaratıcılığına terstir. Elbette yaratıcılığın da mevsimleri vardır. Tabiat gibi sanatkârın her mevsiminin de kendince bir yaratıcılık cevheriyle göründüğü tabiatı gereğidir.
Diyeceğimi kısa yoldan diyeyim: Fikir hareketleri, siyasi mülahazalar kültür alanını da derinden etkiler. Kültürün her alanı etkilediği daha kapsayıcı bir doğrudur. Anlamak isterseniz böyle anlar ve anlaşırsınız. Her anlayıştan insana karşı anlama gayreti büyük bir güçtür.
Bu gücümüz kadar varız.
FACEBOOK YORUMLAR