HALİL İNALCIK DİYOR Kİ...
Prof. Dr. Halil İnalcık’a atfedilen bir stres örneği var. Bu satırlarda fazla örneğe boğmadan fikir söylemeye ve düşündürmeye çalışıyorum. Ancak bu çok yayılan örneği, yaygınlığını fırsat bilerek buraya alacağım.
Metinde değerlendirilen bu stres kelimesi de sorun gibi bir kātil hâline geldi. Metin şöyle diyor:
“Bin kelimeyle iktifâ edersek zihnî melekelerimiz dümûra uğrar. Herkesin ağzında bir stres. İyi de stresten maksadın ne güzelim? Dert mi, gam mı, kahır mı, keder mi, gussa mı, yeis mi, tasa mı, mihnet mi, elem mi, üzüntü mü, endîşe mi, kasvet mi, nedâmet mi, melâl mi, enduh mu, hüzün mü, hüsran mı, hicran mı, ızdırap mı, inkisar mı, kâbus mu, hafakan mı, teessüf mü, teessür mü, vehim mi, buhran mı, mâtem mi, gāile mi? Söyle hangisi?’’ Bu gibi örneklerle duyulan Türkçe’nin uğradığı tâlihsizlik mantıkla açıklanması mümkün olmayan bir iştir. Dikkat edilmiştir: Bu kelimelerin bir kısmını artık çoğumuz, okullarda ve üniversitelerde bile duymuyoruz. Sonuç budur.
Lewis’in tâbiriyle okumuşlar eliyle ve devlet zoruyla varılmış “Trajik bir başarı”dır. Çok yönlü bir trajedidir. “Farkında olmamak” bunların en fenâsıdır. Yıkıcılığın devâmını sağlayan da odur.
A. Yağmur TUNALI
İki Gözüm Türkçe, 42.-43. sayfalar.