DOĞRU OTURUP DOĞRU KONUŞALIM
Asıl bölünme kafalardadır.
Ayrışmayı, kamplaşmayı yaratan bu bölünmedir.
Kabul edelim ki bölük bölüğüz.
Bundan dolayı ideolojik bir toplum hayatımız var.
İdeoloji deyince sistemli bir düşünüşü anlamayınız.
Biz o fikir sistemi ifade eden ideolojik yapılara uzağız.
O bile bir derinleşme ister.
Fikirden, inanıştan bir kaç slogan üzerinden bir yere mensub olmayı anlıyoruz.
Bu da yetmiyor, kişilere bağlanıyoruz.
Bütün yaşama unsurlarının önünde bu kişi duruyor.
Değer varsa odur.
Başka herşeyin üzerine çizgi çekiyoruz.
Kıvançta , tasada bir olmak ancak bu küçük küçük gruplar arasında uygulanır bir cılız ilke haline geliyor.
Türkiye'ye bakınca göreceğimiz galiba budur.
Böyle bir zincirleme bölünme var.
Hepimizin üzerinde ittifak ettiği temel meseleler bu yüzden azaldıkça azaldı.
En temel meselelerde anlaşamaz olduk.
Aynı şeye inandığımızı düşündüğümüz noktalarda bile bir durup düşününce veya problem çıkınca bu bölünmeler renk renk ortaya çıkıyor.
Cemaatler, tarikat görünüşlü cemaat yapılanmaları böyledir.
Düşünce ifade edeceği söylenen dernekler, vakıflar böyledir.
Partiler ve onların çeşitli yapılanmaları böyledir.
Bunun için herhangi bir konu birileri için suç, diğerleri için olmuyor.
Aynı şeyi biri yaparsa masum, diğeri yaparsa suçlu oluyor.
Suç, günah, hata, yanlış, iyi, doğru, güzel tarifleri kağıt üstündedir.
Uygulama, kağıda taban tabana zıd olabilir.
Az önce televizyonda dinlediğim avukat hanımın on cümlesinde ne güzel şeyler vardı.
Sunucunun yaşananlara dönük sorusunda ama fakat lakin vezninden başlayıp işi kendi bulunduğu yerden karşısındakilere hücum etmeye kadar vardırdı.
O sözlerin hiçbir şey ifade etmediği anlaşıldı.
Dün gece de bir rektör Chp İstanbul İl Başkanı'na veryansın ederken aynı pozisyondaydı.
Biri çıkıp da "Barış Süreci", "Sayın Öcalan" devirlerini hatırlatınca da kıvırdıkça kıvırdı.
"Bunun dediğini diyen yoktur.." dedi.
Doğru muydu?
Değildi!
Canan Kaftancıoğlu'nu savunacak değilim.
Onları da savunamam.
İkisini birden kınadığımda bir değeri var.
O zaman değerleri savunuyorum demektir.
Kişileri, grupları değil.
Canan Hanım mahkeme edilecekse onlar da, hatta o işleri yaptıkları sıralarda ve hemen sonrasında ceza almalı değiller miydi?
Bir lider otuz kere "Daha dün Dersim'de ne oldu? Devlet ne zulümler yaptı?" diyerek bölge halkını kaşıyarak oy devşirmeye çalışırken memleketin altına nasıl bir dinamit koyduğunu bilmiyorsa, siyaset ve hukuk bildirmeliydi.
Bir kere söylense neyse..
En az otuz kere..
O liderin dedikleri ve yaptıkları yanında Kaftancıoğlu'nunki nedir ki.. demiyorum ama insaf!
Kaftancıoğlu ne liderdi, ne başbakan, ne bakan, ne de bürokrat.
Onların elinde devlet gücü vardı.
Ve böyle kullandılar.
Canan Kaftancıoğlu davası böyle bir hesaplaşma yolu açmayacaksa...
Aynı değilse de benzer sözleri edenler ve hatta daha ilerisine geçip uygulayanlara bir şey denmeyecekse, bir şey olmayacaksa böyle bir adalet olmaz!
A. Yağmur Tunalı