Türkçe büyük bir dildir. Buna şüphe yok. Uzun tarih asırları bunun şahididir.
Binlerce yıldır tarih sahnesindeyiz. Dünya yüzünde hayatiyetini devam ettiren birkaç eski milletten biriyiz. Onlar içinde en eski ve köklülerdeniz. Mesela, biz varken Batılı devletlerin milletleri yoktu. Eski dünyanın merkezi Asya’ydı ve bugün adını unuttuğumuz başka milletler hüküm sürüyordu. Onlardan bugüne Çin ve biz kaldık. Bir de Hind kıtasının milletleşmemiş kabileleri. Tarihin karına, boranına, fırtınasına, kasırgasına, bin bir türlü çalkantısına karşı ayakta kalmayı başardık. Bunun sadece iyi dövüşmekle, savaşma gücüyle olabileceğini kim söyleyebilir?
Eğer, Türk’ün kendini yenileme, çağını anlama ve ona göre teşkilatlanma kabiliyeti olmasaydı biz de kaybolanlardan olurduk. Medeniyeti anlama, benimseme ve medeniyet kurma azmi ve kararlılığı olmasa, bunu harekete geçirecek inanç ve gayret her durumda kendini yenilemese, yine kaybolurduk. Mucizeli yaratılış buradadır. Dövüşken Türk, hayatı her yönüyle idare edecek yaratıcılığıyla muhteşemdir. Etrafına bakar, alacağını alır ve kendine benzetir. Yaratıcılığı özgündür. Bunun en açık görüldüğü yer dildeki tavrıdır.