Sinema, geçen yüzyıla damga vuran bir sanattı. Dünyayı değiştiren buluşlar ve oluşlar çağının medya ayağında da sinema vardı. Hiç şüpheniz olmasın, Amerika'yı dünya devi olarak benimseten büyük tanıtım gücü birinci derecede sinemaydı. İletişim çağının öncüsü de sinemadır.
İletişim çağı deyince bir hususu daha belirtmeliyim: Vazgeçilmez sanat değeri sinemanın fersah fersah önünde giden tiyatro, iletişim çağının televizyonuna ve sonra gelen internetine karşı çok büyük mevzi kaybetti. Sinema muazzam bir direnç gösterdi. Gerilemesi en az hissedilecek seviyede kaldı. Görüntü çağının sanal beklentilerine uyum sağlayarak ilerledi. Üzerinde durulacak bir meseledir fakat bu yazının konusu değildir.
Türk Sineması, bu dünya gerçeğini gören ve bilenler elinde şekillendi. Böyle olmakla beraber, yetişmiş insanımız azdan azdı ve cebimiz zayıftı. Bu iki ana unsur aşılamadığı için uzun yıllar kendi vasatımıza uygun filmlerle ilerledik. Arayışlar her zaman vardı. Zorlu geçitleri aşarak Yeşilçam'ı ayakta tutan sevdalılar ve onları destekleyen bölge dağıtımcıları sayesinde yüz ağartıcı işler de yapıldı. Sonra, bağımsız yapımcılar dönemi başladı. Çeşitlilik ve derinleşme buradan başladı. Sinema endüstrisini tam olarak kuramasak da ciddî hamleler ve projeler her zaman vardı. Türk dizi sektörü bu zemin üzerinde yükseldi ve dünya devi haline geldi.
Cüneyt Arkın, sinemamızın ucuz yapımlar furyası döneminde sinemaya girdi. 1960'larda yılda üç yüz film yapıldığı oluyordu. Bir gecede yazılan senaryolar, bir hafta içinde film halinde seyirciye ulaştırılıyordu. Bu bolluk ve hızda film kalitesi elbette ikinci plandaydı. Fakat kalite arayanlar için de yollar açıktı. Halit Refiğ onlardandı. 1963'de Eskişehir'de bir film çekiyordu. Yedek subay Dr. Fahrettin Cüreklibatur'u gördü. Sinema için iyi bir yüz bulmuştu. Ertesi yıl çekeceği Gurbet Kuşları'nda ona da rol verecekti. Cüneyt Arkın'ın beyaz perde macerası böyle başladı ve göçüşüne kadar muazzam bir verimlilikle taçlanan şahane bir sanat hayatı geçirdi.
Türk Sinemasının büyük ismiydi. Birinci özelliği bu olmakla beraber, aynı zamanda doktordu, senarist ve yönetmendi. Ulaştığı seviye, şöhretine yakın seyreden nadir isimlerdendi. İyi yetişmişti. Renkli kişiliğini besleyen birikimiyle de öne çıktı. Derecesi tartışılır fakat şüphesiz entelektüel arayışı olan bir sanatkârdı.
Halit Refiğ'in gördüğü
1963'de başlayan sinema macerasının seyri incelenmeye, anlaşılmaya değer birçok yön taşır.
TarihÎ filmleri önemlidir. Eğer o filmlerde başkası oynasaydı, o yer yer zayıf kaldığını gördüğümüz yapımlar seyredilmezdi. Cüneyt Arkın o zayıflıkları örtmüş, fiziği ve ruhuyla filmin önünü açmıştır. Tarihî filmleriyle tarihçilerden çok tarihe dikkat çeken ve derinleşmeye yol açan, şuur uyandıran bir isimdir. Vurdulu-kırdılı aksiyon filmleriyle, o rolleri sadece kendisinin oynayabileceğini düşündüren karakterler çizmesi üzerinde de durmak lazımdır.
Cüneyt Arkın'ın oyunculuğu bu iki kategoriden ibaret değildir. Yer yer romantik karakterler oynaması önemlidir. Alain Delon'u kıskandıracak yakışıklı 'Türk jönü'nün bu filmlerde de başarısı açıktır. Gurbet Kuşları, Halit Refiğ'in de Cüneyt Arkın'ın da ilk şaheseridir. Sosyal meselelere derinlikli bir bakışla eğilen Halit Refiğ, bu filmiyle Cüneyt Arkın'ı en güzel şekilde Türk sinemasına kazandıran adamdır. Tarihî filmlere geçişi, aksiyon filmlerinde yüksek başarısı yine Halit Refiğ'in yönlendirmesiyledir. Büyükler, büyük kabiliyetleri bulur ve işlerler. Cüneyt Arkın, Halit Refiğ gibi bir büyük sinema adamının, Kemal Tahir gibi büyük bir kültür adamı ve romancının takipçisi aydının eline düştüğü için talihlidir.
Bütün bu özellikleri süsleyen Cüneyt Arkın'ın Türklük ve vatan sevgisidir. Babası Yakup Bey, İstiklal Savaşı gazisidir. O ruhun insanıdır. Yüksek bir Türklük şuuruyla yetişmiş ve öyle yaşamıştır. Açılım ve Çözüm Süreci benzeri işlere şiddetle karşı çıkması bu şuurladır. Yazdığı iki kitabın birine "Benim Kahramanım Türk Halkıdır" başlığını koyması bu tür bozgunculuklara karşı bir haykırıştır. Zaman zaman ekranlarda, gazetelerde memleket meseleleri hakkında sorulan sorulara verdiği cevaplar net ve keskindir. Herkesin, her kesimin sevdiği bir insan olması bu sağlam karakterinin ve sağlıklı milliyetçiliğinin sonucudur.
Zor ve zorlu hayat
İnsanlar tozpembe bir hayat yaşadığını sanabilirler. Hayır, hiçbir sanatçının hayatı kolay değildir. Cüneyt Arkın'ımızın hayatı çok daha zorlu dönemeçlerle geçti. Açlığı bütün acılığıyla tanımış bir adamdan bahsediyoruz. Bundan dolayı ilerleyen yıllarda başucunda ekmekle yatan bir uyanık ruhtan bahsediyoruz. Bu uyanıklık insanı diri tutar ve gururun kurutucu etkisine karşı hakikat aynasını tutar. 85 yılını değerlendiren, hayatından böyle bir yekûn çıkarır.
Şöhretin bozamadığı insanlardandı. Safiyetini sadelikle korudu ve hep kendisi kaldı. Şurası muhakkak ki ağır yaşama şartlarıyla ve her zaman kendisiyle savaştı. Çok zaman başardı. Başarısızlıklarıyla da başarılı bir ömür sürdü. Yıllardır rahatsızlıklarla güreşiyordu. Ve vakti saati geldiğinde gitti.
Sanatıyla büyüktü. Düşünceleriyle büyüktü. Yaşayışıyla büyüktü. Çileleriyle de büyüktü
Türk'ün büyük sanatkârının aziz rûhu şâd olsun!
FACEBOOK YORUMLAR