KANAT DÖNEMİ SONA EREKEN
50 yıldır gençlerle beraberim. Özellikle her kanaat dönemi sonunda karneler dağıtılıp, bayrak merasimi yapılırken öğrencilerin yüzlerini dikkatle incelerdim. Kimi yüzler gayet sevinçli. Aldığı takdir ve teşekkürleri arkadaşlarına ve öğretmenlerine göstermenin mutluluğu içinde kıpır, kıpır yerinde duramazlar, hatta bir an önce eve gidip aldığı takdir ve teşekkürleri anne – babalarına ve büyüklerine göstermenin telaş ve heyecanı içindedirler. Diğer bir kısım yüzler de son derece üzüntülü karnelerindeki zayıfları arkadaşlarına ve öğretmenlere göstermemek fellik fellik kaçarlar karnelerini göstermemek için çantalarının görünmez yerine saklarlar. Simaları ise asık, dokunsan patlayacak durumdadırlar. Zayıf karneyi yemeyip yediren, giymeyip giydiren ve kendisinden çok şeyler bekleyen adeta ailenin umudu olan anne babasına nasıl göstereceğini düşündüklerini yüzlerinden okumak için psikolog olmaya gerek yok.
Bayrak merasimi için öğrencilerin karşısına çıktığımda öğrencilerin yüzlerindeki bu görüntü bende derin bir mistik duygu uyandırırdı. Hayat her haliyle bir sınav. Bugün öğrencilere verdiğimiz karneler sene içinde kendilerine verilen bilgilerin bir ölçümüdür. Bu görüntü bana bir taraftan bizim de ölçme ve değerlendirmeye tabi olduğumuzu hatırlatır. İnsanoğlu her an bir sınav içindedir. Yediğiyle, içtiğiyle, söylemiyle, çoluk – çocuğu ve insanlar arası ilişkileriyle hayatımızın her anı bir sınavdır. Kaf suresi ayet(16-19) “ Andolsun insanı biz yarattık. Ve kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona Şah damarından daha yakınız. İki melek insanın sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın. Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte ey insan bu, senin öteden beri kaçtığın ( amellerin, defterin, karnendir) denir.” Görüldüğü gibi bizim de karnelerimiz hazırlanmakta. Nasıl insanlar, insanları kameralarla, dinleme cihazları ile kontrolü altında tutup yanlışlarını yüzüne vurduğunda insanın söyleyecek bir sözü kalmaz, itirazsız boynu bükülür. Kıyas edilmez ama Allah bizden başka hiçbir canlıya vermediği nimetleri bizim önümüze serpiştirmiş. Bunun bir bedeli olmayacak mı? İnsan oğlunun hayatında çok önemli iki günü vardır. Birincisi doğumu, ikincisi de niçin doğduğunu öğrendiği gündür. Bizim dışımızda hiçbir canlı niçin yaratıldığını bilmez. Denizde yüzen balık, dağlarda yaşayan vahşi hayvanlar, evcil hayvanlar, kırlardaki böcekler hiç ama hiçbir canlı niçin yaratıldığını bilmezler. İnsan da niçin yaratıldığını idrak etmezse saydıklarımız gibi değil Allah yanında saydıklarımızdan daha aşağı varlık olarak muamele göreceklerdir. Mutlaka bize de bir karne verilecektir. Kıyamet suresinde (24-25) “ Yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlayacaktır, yüzler vardır ki ogün buruşacaktır” Evet Allah hiç birimizi bu dünyaya yalnız göndermiyor. Bir omzumuzda meleğimiz, bir omzumuzda şeytanımızla beraber gönderiyor. Hayatta hangisini dinlemeğimizin kararını bize bırakmış. Karnesi zayıf olanlara sorun ileri sürdükleri mazeretin hiç biri geçerli değildir. Çünkü arkadaşları ders çalışırken onlar ya top peşinde, ya dizilerde, ya de bilgi sayar oyunlarının başında, ya da kaffelerde zamanlarını boşa harcamışlardır. Hep dikkat etmişimdir insanlar boşa harcadıkları para için üzülürler, ama boşa harcadığı zamana üzülen görmedim Karşılığı da tabi elindeki karnelerdir. Biz büyükler de yaptığımız yanlışlar karşısında hiç mazeret üretmeyelim. Omzumuzdaki melek ve şeytandan hangisini dinlediğimizi sorgulayalım.
Saygı değer veliler biraz da sizlere sitem edeceğim. Unutmayın ki Hababam sınıfında Mahmut Hoca’nın ifade ettiği gibi çocuğunuzun getirdiği karne, çocuğunuzun değil sizin karnelerinizdir. ŞUNU İYİ BİLİN Kİ ÇOCUKLAR ANNE-BALARIN SÖZLERİNİ DEĞİL AYAK İZLERİNİ TAKİP EDERLER.
Veli toplantılarında çokça rastlamışımdır. Öğrencisinin notunu öğrenmeye gelen velilerden çocuğunun hangi sınıfta okuduğunu bilmeyen velilere rastladım. Çocuğunun ne yiyeceğini, ne giyeceğini iyi bilen velilerden hangi sınıfta okuduğunu kiminle arkadaşlık yaptığını bilmeyen çok veliye rastladım. Kendisi okumayan anne – babalar çocuğuna okuma emrini verirken ne kadar etkili olur.
Ukalalık yapmak istemem. Bu yazıyı belki evlat sahibi birçok öğrencilerim okuyacaktır. İnternetten okuduğunuzu sanarak kendinizi aldatmayın. İnternetten alınan bilgiler su üzerine bakmak gibidir. Kitap kokusunun yerini hiçbir şey tutmaz
1- Babalar, çocuğuna ders çalış derken sen evde ne ile meşgul oldun? Maç mı seyrettin, yoksa ardı arkası gelmeyen tartışma programlarını mı seyrettin? Sen bunları seyrederken öbür odada çocuğun bu maçı izlemediğini sanıyorsun? Zihnen O da bu maçı seninle beraber izledi.
2- Anneler! siz de çocuğunuzu çalışma odasına kapatırken bitmek tükenmez bilmeyen pembe diziler seyrettin? Allah aşkına soruyorum. Bu dizilerden kafanda kalan ne? Dizilerin sonunu merak ettiğiniz kadar kendinizin ve kendi çocuğunuzun sonunu hiç merek ettiniz mi? Başka sorum yok. Zayıf gelen karneler ikinci kanaat dönem başlarken beraberce bir değerlendirme yapın
3- LÜTFEN ZAMAN KATİLLERİNE ( İNTERNET, BİLGİSAYAR, TELEVİZYON , CEP TELEFONLARINA ) ÇOCUĞUNUZU VE KENDİNİZİ TESLİM ETMEYİN. Çocuğunuzun başarısı bu katillerin ağına düşmemekten geçiyor. Üniversiteler dahil Manisa ve Manisa dışında bir çok illerde 300 yakın okulda eğitim seminerleri verdim ve vermeye devam ediyorum. İnanılmaz bir dikkatle dinliyorlar. En pahalı dershaneye giden, aile doktoru gibi özel ve tüzel öğretmenlerin gelip gittiği ve üniversiteyi kazanamayan bir gencin seminerlerimden sonra bana pişmanlığını şöyle dile getirdi. “KEŞKE İNTERNET KAFELERDE, TELEVİZYON BAŞINDA TOP ARKASINDA BOŞ YERE HARCADIĞIM ZAMANI VE PARAMI DOĞURU YERDE, HARCASAYDIM.” Başka bir genç te “KEŞKE İÇİ HAVA DOLU TOPUN PEŞİNDE KOŞTUĞUM KADAR DERS ÖĞRENMEK İÇİN ÖĞRETMENLERİMİN PEŞİNDE KOŞSAYDIM”
“ACABA NERDE HATAYAPIYORUZ” diye sadece çocuğunuzun değil kendi karnelerimizi de merak etmemiz dileğiyle.