İKİ KAYNANA ÖRNEĞİ VE İZMİR’DEN BİR AVUKATIN ÇIĞLIĞI
Basından:
“Boşandıktan sonra çocuklarının velayeti anneye verilen bazı babalar, evlatlarını ayda 2 kez icra yoluyla görebiliyor. Çocuklarını görebilmek için her ay yaklaşık 600 lira para ödemek zorunda kalan babalar, İzmir'de Boşanmış Mağdur Babalar Derneği kurarak haklarını aramaya çalışıyor.”
“Boşanmış Mağdur Babalar Derneği Onursal Başkanı Süleyman Geyik, yaptığı açıklamada, çiftlerin boşanmasının ardından asıl mağduriyeti çocuğun yaşadığını, bazı boşanmalar sonrası velayeti kaybeden kişinin çocuğunu icra yoluyla görebildiğini anlattı.”
Bu haberlere ilaveten 12 Haziran TV ekranlarından Avukat bir baba 600 Tl yatırıp pedegok nezaretinde çocuğunu görmeye çalışırken, çocuğun ağlaması üzerine Pedegok “ Çocuğun psikolojisi bozuluyor” gerekçesiyle çocuğun öz babasıyla görüşmesine müsaade etmez. Avukat baba “ Avukat olarak ben çocuğumla görüşemezsem sade vatandaşlar nasıl görüşür?” diye gözyaşları içinde adeta çığlık atıyordu.
Yapılan istatistiğe göre genç evlilerin ilk yıllarındaki boşanmalarda büyük ölçüde büyüklerin sebep olduğu ortaya çıkmıştır. Her iki tarafın da büyükleri çocuklarının ileride, yukarıdaki gibi daha büyük sıkıntılar yaşamaması için lütfen aşağıdaki “ İki Kaynana Örneği” yazımı dikkatle okuyun. Gençlerin mutsuzluğuna değil, mutluluğuna katkıda bulunun. Onların yaşadıkları sıkıntıları zamanla sizin de yaşadığınızı unutmayın
Daha önce de bu satırlarımda anlatmıştım. Yeri geldiği için tekrar aynı fıkrayı sizinle paylaşmam gerekti. Biliyorsunuz Adana, Mersin taraflarında yaz geceleri aile bireyleri bir zamanlar evlerin üzeri toprak olduğu için evin damında( üstünde) uyurlar. Anne bakıyor ki oğlu ile gelin sarmaş dolaş yatıyorlar. Bu durumu hazmedemeyen anne, oğlunu uyandırır “ Oğlum bu sıcakta sarmaş, dolaş nasıl yatabiliyorsunuz. Terleyip hasta olacaksınız” diye mışıl mışıl uyuyan oğlunu, gelinden ayırır. Aynı anne bir de bakar ki damın öbür köşesinde çok sevdiği kızı ile damadı birbirlerinden en az yarım metre uzakta uyuyorlarmış. Bu defa anne onları yavaşça uyandırır “ Yavrularım gecenin bu soğuğunda ayrı yatılır mı? Neden birbirinize sarılıp ısıtmıyorsunuz?”diyerek oların da sarmaş dolaş yatmalarını sağlar. Bunu duyan gelin oturmuş, ellerini açmış, kaynananın duyacağı bir şekilde “ Ey kurban olduğum yüce Allah’ım! Sen nelere kadirsin. Aynı anda damda iki mevsimi (yaz ve kışı) birden yaratıyorsun.
Hayatta mevsimler hep aynıdır. Ama bu mevsimi birileri için kar, fırtına, dolu yağmur, birileri için de güllük gülistanlıktır, bahar mevsimidir. Bunu belirleyen ise bakış açılarımızdır. İşte sarmaş dolaş birbirine sarılıp yatan oğlu ve gelinini kıskanan anne. Bu anne evlat kokusunu gelini ile paylaşmak istemeyin bir anne ve kaynana örneği. Bu tür kaynanalar gençlerin en güzel günlerini cehennem hayatına çeviren annelerdir.
İkinci kaynana örneği de “ Eğitim Öğretim Dedikleri” kitabımda ve www.kadirkeskin.netsitemde yer alan “ Fatma teyzenin irfanını” size anlatarak iki kaynana örneğini kaynanalara arz ediyorum. Çocuklarının mutluluğu ve mutsuzluğu için takdir kendilerine ait.
Fatma teyze genç yaşta beyini kaybeder. Yetim kalan tak yavrusunu övey baba elinde büyümesin, diye saçını süpürge yapar; çalışır, çabalar ve oğlunu büyütür, okutur ve iyi bir meslek sahibi yaparak hayat hazırlar. Oğlunun evlenme zamanı gelir. Oğlunun bulup beğendiği kıza da muvafakat eder. Karşılıklı rıza ile güle oynaya düğünleri yapılır. Oğlunu ve gelinini balayına gönderir Açık büfeli, yıldızlı otellerde balayını geçiren damat bey, her vesile ile annesinden söz eder. “ Bu yemeği annem daha güzel yapar, annemin yaptığı tatlıları hiç kimse yapamaz, annemin çorbalarının kokusu başka vs” gibi tatilleri boyunca sürekli annesinin yemeklerini metheder durur. Tabi gelin de fark ettirmeden hep burun kıvırarak tasdik eder.
Balayı bitmiş, dönme zamanı gelmiştir. Fatma teyze, oğlu ve gelinini dönecekleri günün akşamında evinde ağırlamak ister. Onlarla beraber yakın akrabalarıyla, eş ve dostla yemek yenilecektir. On parmağında ondan fazla hüner olan Fatma teyze, dillere destan meşhur yemekleriyle misafirlerini ağırlamak ister. Sabahtan mutfağa girer şarkı söyleyerek akşam misafirlerine ikram edeceği yemekleri yapmaya başlar; çünkü akşam biricik gelini ile gözbebeği olan oğlunu yemeğe alacaktır. Yakın akrabalarını da bu mutlu günlerinde beraber olmaları için yemeğe çağırmıştır.
O gün Fatma teyze, bütün gün mutfaktan çıkmaz. İkram edeceği yemeklerini bir güzel yaparken diğer taraftan da yemek masasını düzenler.
Akşam olur; gelini, oğlu, akrabaları ve eş dost hep beraber evde toplanırlar. Masa muhteşem. Üzerinde bembeyaz dantelli örtü, masanın ortasında güzel bir vazo içinde kırmızı beyaz güllerle buram buram kokan yasemin çiçeği, porselen tabaklar, kısacısı servise hazır dört dörtlük ve çok ince zevkle donatılmış yemek masası. Akşam olur, başta damat ve gelin olmak üzere bütün davetler masada yerlerini alırlar. Mutfaktan gelecek yemekleri beklemeye başlarlar. Mutfaktan yemekler gelir, İlkönce çorba servisi yapılır. Çorba soğuk ve oldukça tuzludur. Misafirler nezaketen birkaç kaşık alırlar, ardından köfteli patates yemeği gelir. Patatesler yanmış, ama köfteler kıpkırmızı pişmemiş. Son olarak tatlılar ikram edilir. Tatlılar un kokuyor, hem pişmemiş, hem de hamur halinde. Lokmalar herkesin ağzında büyür. İkram edilen yemeklerin hem görüntüsü, hem de yenmesi çok berbat. Beri tarafta gelinle damat yan yana oturuyorlar. Ve gelin her kaşıkta kinayeli bir şekilde kocasına bakar “ Bu mu annenin güzel yemekleri?” demek ister. Sofradaki davetlilerin hiç biri, yemeklerin bu kadar kötü oluşunu Fatma Teyzenin yüzüne vurup onu bu mutlu gününde üzmek istemezler.
Nihayet misafirler, gelin ve oğul yarı aç, yarı tok sofradan kalkarlar. Beri tarafta Fatma teyzenin oğlu, hanımının karşısında son derece mahçup olmuştur. Yemekten sonra adet olduğu üzere acı kahveler içilir. Fatma teyzenin oğlu ve gelini müsaade isterler, annelerinin ve misafirlerin ellerini öperek evden ayrılırlar. Evde kalan akrabalar, yaşanan bu durama bir anlam veremezler. Merak içinde “ Hayrola Fatma hanım, içimizde en güzel yemek yapan sensin. Senin yemeklerini yerken nerdeyse parmaklarımız yiyeceğimiz gelirdi. Bugün hasta mıydın bir üzüntün mü vardı? Yemekler neden bu kadar berbattı?” diye sorarlar. Fatma teyze, gayet sakin ve neşeli bir şekilde cevap verir. “ Hayır, hasta filen değildim. Üstelik en mutlu günüm.” der. Akrabalar, daha şaşkın bir şekilde “ Pekâlâ, bu yemekler neyin nesiydi böyle?” dediklerinde Fatma teyze taşı gediğine koyar: “ Oğlum bundan sonra benim yemeklerimi ve benim meziyetlerimi anlatarak güzel gelinimin kalbini kırsın istemedim.”der
Okullarda velilere yönelik “Eğitimde İki Anne Örneği” eğitim seminerlerim öğrenci velileri arasında yoğun ilgi görmüş ve yararlı olmuştu. Umarım bu iki kaynana örneğinden Fatma teyze örnek alınarak gençlerin mutluluğuna anneler gölge düşürmez.www.kadirkeskin.net
Not: Köşe yazarımız Kadir Keskin liselerde yoğun ilgi gören eğitim seminerlerine devam etmektedir.